6 Kasım 2010 Cumartesi

taşlardan yaratılan düşler şehri

2 yıldır görmediğim bir arkadaşım, istanbul'a gelmiş. günlerdir uykusuzluktan kıvrandığım için geçen hafta iş çıkışı 1 saatliğine uğrayabildim yanına.
"diyarbakır nasıl?" diye sordum ona.
şaşırdı. sadece o değil, masadaki herkes şaşırdı bu soruma.
"iyi", "iyi işte, en son geldiğinde nasılsa öyle hala" dedi.

"çok özledim" dedim. diyarbakır'ı çok özledim.

günlerdir o şehri düşünüyorum. hayatımda eksik olan şeyi bulduğumu zannediyorum galiba.
içimde yaşadığım ama ait olamadığım bu şehrin yerine başka bir şehir koymaya çalışıyorum.
belki oraya ait olabilirim diye.

o şehirde ne gördüm ben?
ne hissettim o gökyüzüne bakarken? neler geçti içimden? neye sevindim? bulutlar nasıl elimi uzatsam dokunabilecekmişim gibi yakın göründü gözüme?
hangi sokakları arşınladım adım adım?
dicle nehri'nin hangi kıyısında bıraktım diğer yarımı?
içtiğim kaçak çayın tadı hala damağımda.


o bile anlam veremiyor diyarbakır'ı neden bu kadar sevdiğime...
nedeni değil, sonucu önemli olan...

bir daha ne zaman o şehrin sınırlarından içeri girebilirim acaba?
ne zaman baharat kokuları arasında kaybolurum?
şehrin dört bir yanını saran surlara çıkıp, uzaklara dalar gözlerim?
bilmiyorum ama bekliyorum sabırla.

bir gün yine gideceğim oraya.
bir yarımı bıraktığım o topraklara adım atacağım....

yine...
yeniden...
taşlar ve düşler şehrine.
dünü ve yarını umursamadan düşler doğurduğum o şehre...
şehrime....

2 yorum:

Ronî Zeryan dedi ki...

Yeni döndüm o şehirden, selamını getirdim sana. O şehri özlemene şaşıran insanlara şaşırdım bir an. Bir gün o şehri beraber arşınlamak umuduyla, yüreğine sağlık...

kağıt faresi dedi ki...

çok teşekkür ederim.
o şehirde doğmadım, büyümedim, yalnızca 3 kere gittim o şehre. gittim ama hep bir parçamı bıraktım dönerken istanbula. onlar için yabancıyım diyarbakıra. bu yüzden o şehri nasıl bu kadar sevdiğime şaşırıyorlar. olsun, ben hep o sokakları arıyorum