8 Haziran 2009 Pazartesi

eski kitap kokusu

günlerdir yazacak çok şey biriktirdiğim halde bir türlü başlayamadım yazmaya.
meşgul olduğum herhangi bir iş yoktu, okula da gitmedim, gezip tozmadım da
içimden gelmedi, nereden başlayacağımı bilemedim. bir kez başlayabilseydim yazmaya, devamı gelecekti, biliyordum ama ilk adımı atmaktı zaten önemli olan.
her neyse günler günleri kovaladı. her gün doğan güneş, her gün battı yeniden doğmak üzere.
ve bugün yazmaya karar verdim en sonunda.
eve tıkılıp sadece kısa cevaplar vererek geçirdiğim 4 günün ardından cuma günü sokaklara attım kendimi. eski bir arkadaşımla Moda taraflarında bir sahaf dükkanına gittik. oldum olası bayılırım sahaflara..eski kitaplara hele bir de saman kağıda basılmışsa...eski kitap kokularına...
ileride bir gün yeterli param olursa bir sahaf açmayı ve kitapların arasında ölmeyi umut ediyorum.
bugüne dek bir çok sahaf ziyaret etmiş olmama rağmen bu seferki bir başkaydı. entellektüel olduğu her halinden belli olan son derece kibar bir beyefendinin dükkanıydı.
meraktan içim pır pır ederek dükkandan içeri girdiğimizde, hemen karşıma mavi bir bisiklet çıktı. dükkanın sahibine aitmiş, ufak bir işi olduğunu söyleyerek bisikletini de alıp dışarı çıktı. ve bunca eski ve değerli kitap karşısında şaşkına dönmüş ben, adamın bu güven duygusu karşısında bir kez daha şaşırdım. bizi hiç tanımıyordu ve dükkanını bırakıp gitmişti.
"vay be" dedim kendi kendime. "eski İstanbul'u yaşayanlar hala var" demek. demek ki herkesin bilinçaltına uğramamış henüz güvensizlik ve paranoya gibi duygular.
güzel birşeydi insanlara güvenebilmek.
hele ki hiç tanımadığın insanlara.
kitle iletişim araçları her an korku kültürünü kazısa da beynimize, bunlara rağmen hatta bunlara inat güvenebilmek güzeldi. hem de çok güzeldi.
15-20 dakika sonra beyefendi geri döndüğünde rafların birinde bulduğum not defterini karıştırıyordum. "1 sn o deftere bakabilir miyim hanımefendi" diye sordu.
özel bir defter miydi acaba sorusu beynimi kemirirken uzattım defteri adama.
birkaç sayfa karıştırdıktan sonra "bunu size hediye ediyoruz" dedi.
şaşırdım.hiç beklemediğim bir şeydi. teşekkür ederek bana doğru uzattığı küçük not defterini aldım.
arkadaşımla beraber seçtiğimiz kitapları gösterip, ücreti ödedikten sonra çıktık dükkandan. acilen bir yerlerde oturmak istiyordum. o defteri incelemek için yanıp tutuşuyordum. yaşanmışlığa çok değer verdiğim için, eski kitapları çok severim. hele ki kitapların ilk sahipleri kitabın bazı yerlerine kısa notlar v.s yazdılarsa daha da önemserim. benden önce insanlar bu kitabı okurken neler hissettiler acaba, nerede kendilerine ait birşeyler buldular diye merak eder dururum. bazılarından telefon numaraları, isimler, adresler çıkar.
yazı karakterinden insanların dış görünüşlerini ve kişiliklerini hayal etmeye çalışırım.

o gün bana hediye edilen defter de 1936 yılına ait. harf devrimi 1928 yılında yapıldığına göre önemli bir defter aslında. defterin genelindeki yazılar Latin alfabesi kullanılarak yazılmış ama sayıca az olsa da Arapça yazılmış kısımlar da var. el yazısıyla yazılmış notlar.bunun Arapça yazmaktan kalan bir alışkanlık olduğunu sanıyorum. okuduklarımdan anladığım kadarıyla defterin sahibi doktor ve Avrupa'da yaşamış, hatta sürekli şehir değiştirmiş. her güne dair bir kaç cümle mutlaka yazmış. bazı yerleri okumakta bir hayli zorlandım. ama o satırları okumaya çalışmak, o zamanları düşünmeye çalışmak çok keyifliydi.

defterin yanında aldığım kitaplara bakmaya vakit bulamadım şimdilik. bakalım onlardan neler çıkacak?

2 yorum:

Aslısın dedi ki...

Moda nasıl özel bir yerdir. Görmediğim halde orada o dükkan ve sahibi gözümde canlandı.

kağıt faresi dedi ki...

evet Moda bence de çok özel bir yer.o sahafın kafanda canlanabilmesine yardımcı olabildiysem ne mutlu bana.