6 Ağustos 2012 Pazartesi

günler, hayalleri öldürebilir mi?

4,5 yıldır çalışan bir insan olmama rağmen, salının varlığı, her zaman pazartesiden daha fazla rahatsız eder beni.

pazartesi sendromum yok, bildiğin salı sendromu var bende. salı günlerinden nefret ediyorum, zaman duruyor sanki. neyse... yarın salı olduğuna göre şimdilik salı gününe dair kötü duygularımı bir kenara bıraksam daha iyi olacak.

dün akşam kardeşim "geçen yıl aldığın sandaleti ne zaman giymeyi düşünüyorsun, bilmem farkında mısın yaz bitmek üzere" dedi. dedi ve duvara tosladığımı hissettim.

bir yaz daha bitmek üzere gerçekten. yine yarım. yine saçma. hala yapmacık. yıllık iznim de yok.

yaz mevsimini de -akşamları hariç- salı günleri gibi sevmiyorum. ben doğayla iç içe olamadıktan sonra, camları bile açılmayan bir ofiste güneşi, bulutları izlesem ne olacak ki. saçlarım tuzlu kalmadıktan sonra ne anladım ben o yazdan!

yaz dediğin böyle mi olur!
yazın akşam balkonda kahve içilir, uyduruktan fal bakılır, iş varsa yapılır, yoksa kitap okunur. yatmadan önce gece serinliğinde bahçedeki çiçekler sulanır.
ya da arkadaşlarla gece geç saatlere kadar sahilde oturulur, sohbet edilir. hafif bir rüzgar eser, saçlarım dalgalanır.

sabahları balkonda kahvaltı edilir, limonata yapılır, çalışırken limonata içilir. daha neler neler...

kısaca kapalı mekanlara tıkıldıktan sonra ne anlamı var yazın?

kardeşimin cümlesinden sonra tüm gece düşündüm. yine uçak biletlerine baktım. gidebileceğim yerleri düşündüm. kaçsam dedim. nereye kadar kaçabilirim ki? dönüp dolaşacağım kürkçü dükkanı yine istanbul değil mi?

bir kez daha bu şehrin yazları daha da çekilmez olduğuna karar verdim. çalışmaktan değil şikayetim ama, doğa şartlarından izole edilmiş bir ofiste ömür çürütmek çok vahim. bari açık havada çimlerin üzerinde çalışabilsem... bir ses duysam, bir rüzgar hissetsem...

bu düşüncelerle savaşarak daldım dün gece uykuya. kaçıncı kez nefret ettim istanbul'dan. kaçıncı kez gittiğim o sahil kasabalarını özledim. kim bilir kaçıncı hayalimi kurdum.

sabah uyandığımda hala aynı düşüncelerle savaşıyordum. apar topar giyinip çıktım evden. gece aklımı kurcalayan düşünceler yüzünden olacak ne giyeceğime karar vermekte hiç zorlanmadım. dolaptan üzerinde "I know I am a dreamer!" yazan tişörtümü kaptım. Bugüne en uygun tişört buydu hiç kuşkusuz!

biliyorum mesai arkadaşlarım, pazartesi sendromu olmayan bir hayalperesti pek ciddiye almayacaklar, ama umurumda değil!

4 yorum:

Süeda Bilgin dedi ki...

salı hakkında benim gibi düşünen biri daha varmış yalnız değilim, bu güzel

incecikten dedi ki...

Yaz gelince, yazın, yazlıkta yapılan hersey güzel, daha özgür sanki.

Must. dedi ki...

Merkezi havalandırma saçmalığını bulan mühendislerin diplomalarını alıp uçak yapmak gerek. Ama onu uçurabileceğimiz açılan bir pencere de yok işte. Camdan kafeslerde geçiyor günler.

dışavurum dedi ki...

Pazartesi başlangıçtır bana, diyet için, okumak için vs. vs. Bende de yok sendromu ama konum bu değil. Güzel posta kartın için kocamaaann teşekkür etmek istedim. Ve ben yarın İzmir'e gidiyorum ailemizi bayram ziyaretine, İstanbul'un en güzel yanlarından birini yaşamaya yani :)