23 Haziran 2011 Perşembe

susamlı galetalar ve dedem



susamlı galetaya bayılırım. hele bir de yanında demli çay varsa... kuzguncuk'ta çınaraltında oturuyorsam...

kuzguncuk başka bir yer benim için. bugüne kadar gittiğim, gördüğüm, gezdiğim semtlerden bir başka. insanı, sokakları, kedileri, bostanı... herşeyiyle...

ama herşey gibi kuzguncuk da eskiyor işte, değişiyor.
sahil yolundaki temizel unlu mamülleri kapanmış mesela. en çok oranın susamlı galetalarını severdim ben. taa liseden beri...

dedem haftanın 2 günü fırın açılır açılmaz giderdi kuzguncuğa, prensesi okula gitmeden taze galeta yesin diye.

şimdi ne zaman önünden geçsem fırının, camda asılı duran "devren kiralık" ilanı acıtıyor içimi. şaşırıyorum. bunca zaman nasıl geçti? ne zaman liseyi bitirdim ben? ne zaman üniversiteye girdim? ne zaman mezun oldum? hangi yılda aşık oldum? ne ara işe başladım? bu yaşa kadar nasıl geldim?

bilemiyorum. tek bildiğim zamanın hızına yetişemediğim.
günler, geceler, haftalar, aylar hatta yıllar geçiyor. insanlar geçiyor, değişiyor. birileri hep doğuyor, birileri hep ölüyor. yaşam döngüsü denilen saçmalık durmadan devam ediyor. gidenlerin yeri hep mi dolduruluyor? hiç sanmıyorum.
en azından benim için. ben kaybettiklerimin yasını tutuyorum. 4 yıl da 40 yıl da geçse, fark etmeyecek.

zaman böyle dört nala koşarken, ne kalıyor geride?
fotoğraflara bakıyorum mesela. yine susamlı galeta yiyorum. bahçede oturmuşuz dedemle, o gazete okuyor.
oysa artık ne dedem var ne de susamlı galetalar...

sahi dede, neden rüyalarıma gelmiyorsun?

Hiç yorum yok: