21 Ağustos 2010 Cumartesi

bekliyorum..beklemenin işe yaramayacağını bile bile bekliyorum

bekledim. beklemenin hiçbir işe yaramayacağını bile bile bekledim.
bekledim durdum bugünü.
geldi de ne oldu ki?
biraz daha kanattı.sadece.o kadar.

elimde koskoca bir hayalkırıklığı kaldı.
bugünden geriye...

yapılan planlar, randevular, görülecek yerler, sohbet edilecek dostlar, içilecek kahveler...
gerçekleşemeden uçup gitti hepsi.
karıştı istanbul'un kalabalığına.

şimdi ne ben yeniden hayaller doğurabilirim?
ne istanbul, hüzünlü yüzüme acıyıp geri verebilir hayallerimi?

bıktım.yoruldum. sustum artık.
"neden" ile başlayan sorularım, matematik bilgiminin yetmeyeceği, telaffuzu zor sayılara ulaştı.
bu saatten sonra saysam neye yarar zaten?
sorsam neye yarar?

sen nerdesin sevgili?
bakıp da göremediğin yerdeyim ben hala.
bekliyorum. beklemenin hiçbir işe yaramayacağını bile bile bekliyorum.

sen gelmesen de
ölüm gelir belki!

seni sevmek demek zaten ölmek demek değil mi?
seni sevmek demek içimdeki arabesk acıların tozlu raflardan çıkıp sokaklara dökülmesi değil de nedir? söylesene...

nereye gittiğini umursamadan bindiğimiz şehirlerarası otobüsü hatırlıyor musun?
8 saat süren yolculuk boyunca 1 dakika bile kapamamıştım gözlerimi.
çünkü gözlerimi kaparsam rüya bitecek sanıyordum.
istanbul'dan uzaklara gidiyordum. yanımda sen vardın. gözlerimi kapatırsam rüya sona erebilirdi.
işte o yolculuk sırasında otobüs biletinin arkasına yazdığım küçük iskender'in dizeleri hatırlıyor musun?

"aşk insanı acıktırır
aşk insanı bir ölüme susatırsa aşk diye anılır
senin mahallende aşk masallara giremez
masala giren aşk çıkamaz o mahallelerde!
masalların aşkına, benim aşkıma, allah aşkına
...senin yaşın aşka tutmuyor sevgilim, lütfen gelme..."


şimdi gitmeliyim. su içmeliyim.
susadım.
su'sandım.
suyu sen sandım.
dinmez sandığım susuzluğum diner sandım.
dinmedi.

ama ben sustum.

Hiç yorum yok: