31 Temmuz 2010 Cumartesi

olmaz mıydı?

son 1 ay nasıl hızlı geçti, anlayamadım. şimdi arkamı dönüp baktığımda inanmak zor geliyor. ama geçti işte.

artık huzur bulma vakti.
en azından öyle olmasını umuyorum.

bugün cumartesi olmasına rağmen bütün gün evdeydim. uzun zaman sonra kitap okuyabildim saatlerce, müzik dinledim.
akşam sahilde yürüyüşe çıktım. insanlar boğaz kıyısındaki küçük çay bahçelerini tıka basa doldurmuş, herkes kendince iyi vakit geçiriyor. saat 21.30 civarındaydı.

özendim o insanlara. hayat her zaman benim sandığım gibi koşturmacayla geçmeyecekti.
o an burgazada'da olmak istedim.
burgazada'daki o sahil kahvesinde.hani yaşama sevinciyle dopdolu 70'li yaşlarındaki bir grup teyzenin konken oynadıkları sahil kahvesinde.
bahçesinde kocaman ama uysal bir köpeği olan sahil kahvesinde.

orada olsaydık keşke.
demli birer çay içseydik İstanbul'a karşı. yanında 2 dal sigara belki.
İstanbul sınırları içinde ama İstanbul'un karmaşasından uzakta olduğum için şükretseydim halime.

sonra çay saati bitseydi. acıksaydım ben. her zamanki gibi.
sıra rakıya gelseydi.
kahvenin biraz ilerisindeki meyhaneye otursaydık.
hani bazı masalarının dalgalardan ıslandığı meyhane.
bir küçük rakı söyleseydik.
tabi ki haydari ve beyaz peynir olmadan olmazdı.
sen tatlı seversin. sen kavun isteseydin.

arkadan usul usul bir şarkı çalsaydı.
sanat müziği.
pek sevmem ama rakının yanında iyi giderdi.

derin bir ah çekerdik belki.
çok konuşmazdım ben. söz veriyorum. konuşmazdım.

hiç soru sormazdım orada.
deniz kenarındaki o meyhanede. hiç soru sormazdım ben biliyorum.
içimdeki soru canavarı susardı.
orada. o meyhanede. sadece dinlerdim ben.
sessizliği dinlerdim.
dalgaları dinlerdim.
geceyi dinlerdim.

belki seni dinlerdim.

sen anlatırdın bol bol.
laf lafı açardı. şarkılar şiirler havada uçuşurdu.
balıkları düşünürdük belki. kayıp balık nemo'yu hatta.
sahi balıklar ne renk olur?
balıkların ne renk olduğu konusunda uzun bir tartışmaya koyulurduk. benim çenem düşerdi. bir sonuca varmayan tartışmanın sonunda iddiaya girerdik.

masaya gelecek ilk garsona balıkların ne renk olduğunu soracağımıza dair anlaşmaya varırdık. soruyu sorduğumuz garsonun bize cevap vermek için çabalaması karşısında hiçbirşey söylemeden dururduk. sonra teşekkür ederdik garsona.

garson hızlı hızlı dönerdi işinin başına.
bizim gibi delilerle uğraşacak zamanı olmazdı.

kim kaybetmek istiyorsa iddiayı, o cezalandırılırdı.
en büyük ceza ise rakıyı susuz içmek olurdu.
ceza mı ödül mü? o kısmı tartışılır.

sonra kazananın gönlü razı gelmez, o da cezayı çekmeyi kabul ederdi.
böylece girdiğimiz iddiayı ikimiz de kaybetmiş olurduk. ya da kazanmış.

uzar giderdi gece.
o meyhanede saatler ağır ağır geçerdi.
ama kimse şikayet etmezdi bu yavaşlıktan.
ne sen...
ne ben...


şimdi burgazada'da o meyhanede olsak, olmaz mıydı?

öyle de bir olurdu ki...

http://j.mp/cWJQuo


3 yorum:

Aslısın dedi ki...

Çok güzel yazmışsın, oraya, o meyhaneye gidesim ve en ıslanan masada oturasım geldi.

Büşra Bayram dedi ki...

keşke diyesi gelio insanın :/

kağıt faresi dedi ki...

çok teşekkür ederim arkadaşlar