3 Temmuz 2009 Cuma

bu gün Rimbaud günü olsun!

İstanbul'un bir tek yaz akşamlarını sevdiğimi fark ettim bugün. akşamları sahilde yürüyüşe çıkıyorum 3 gündür.eğer bu kararlılığım sürerse bütün yaz devam edecek yürüyüşlerim.
bu akşam Boğaz Köprüsü'nün altında bir parkta mola verdik. uzun uzun şehrin ışıklarına baktım. tek bir kelime etmedim yanımda oturan kardeşimle. o da sormadı suskunluğumun nedenini. nasılsa alışkındı susmalarıma.
köprüye baktım. o köprünün kimleri ayırdığını, kaç kişiyi biraraya getirdiğini, kaç kişinin hayatına mal olduğunu, kaç kişinin hayata daha sıkı sarılmasına sebep olduğunu düşündüm. 25 yıldır İstanbulda yaşamama rağmen niye bu düşünceler bugün, ortada hiçbir neden yokken aklıma üşüştü? ben de bilmiyorum. köprüden geçişlerimi düşündüm sonra. benim için alışıldık bir olay olmasına rağmen düşündüm işte. köprüyü geçerek okula gidişlerimi, köprü trafiğine takılıp işe geç kaldığım zamanları, kimi zaman sevdiğim birinin yanına gitmek için bindiğim otobüste, arabalar hızlı gitsin diye dua ettiğim zamanları...hepsini, herşeyi.. hafızamda biriktirdiğim o kadar çok an var ki...
bu düşüncelerle bitirdiğim yürüyüşün sonunda eve gelip yine kitaplarıma gömüldüm. kaybettiğim birşeyi bulma umuduyla... bugün yeni bir kitaba başlama vakti. kütüphanenin önünde ne okuyacağıma dair yaşadığım kararsızlıktan sonra elim Rimbaud'un şiir kitabına gitti. ilk sayfayı açıp en sevdiğim şiirine rastlayınca bu kitabı okumam gerektiğine karar verdim.
"Mavi yaz akşamlarında özgür, gezeceğim,
ayaklarımın altında nemli, serin kırlar;
başakları devşirip otları ezeceğim,
yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar

ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen bir düş
ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu,
çekip gideceğim çingene gibi, başı boş
doğada -bir kadınla birlikte gibi mutlu."

Rimbaud 20 Nisan 1870'de yazmış bu şiiri. elimdeki kitap daha önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim sahaf dükkanından aldığım eski bir kitap. hiç yıpranmamış. 1981 yılında Türkiye'de yayınlanan bu kitabı, ilk sahibi 1982 yılında okumuş olmalı, isminin altında 1982 yazan bir not düşülmüş ilk sayfaya. bense 2009 yılında okuyorum. acaba o ne hissetti okurken?
bu şiirde en çok "yalnız bitmeyen bir düş" ifadesini seviyorum.
vazgeçemediği düşlerinin peşinde koşan biri olarak..neyse düş meselesine hiç girmeyeyim çünkü yazmakla bitiremem.
yazıya başlarken bahsetmek istediğim bir çok şey vardı ama hepsi boşlukta kayboldu sanki, toparlayamıyorum şimdi.
Rimbaud'tan başka bir şiirle bitireyim o halde. bu sefer de böyle olsun.
"Düşler bitip, yalnızlık odanın heryerini
doldurunca bozgunlar, bunalımlar başlardı.
insaf! orda, yukarda çarpan bir yürek vardı;
- sarı, kaba çuhanın üzerine uzanmış
kendini kentin usul görüntüsüne salmış
dört duvar arasında soluyan derin derin
düşündü çarşaf gibi yelkeni gemilerin"



ama bitmez düşler...bitmesin de...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

ne guzel yazmıssın ya....bayıldım...bu kopru kımlerı ayırdı....cok guzel yazmıssın.

kağıt faresi dedi ki...

çok teşekkür ederim Dolunay sevgiler