2 Kasım 2011 Çarşamba

"bilmiyorduk objektiflerin objektif olmadığını"

şiir okumak istiyorum. bu akşam beni ancak şiir paklar.
okuldayken ne zaman moralim bozulsa, sıkılsam babaannem "denizi hayal et" derdi, "deniz ferahlık verir yüreğine"

öyle yapıyorum ben de. denizi hayal ediyorum. denizin kenarında demli bir çay içip uzaktan geçen gemileri izlediğimi düşlüyorum. sessiz sakin... şehrin karmaşasından uzakta. saçma sapan hırsları yüzünden başkalarının hayatını zindan eden yaratıklardan uzakta. bir başıma belki. ya da... neyse işte.
-----
yine acayip hallerdeyim. neye elimi atsam elimde kalıyor. "geçecek geçecek biraz daha sabret" diye diye kendimi telkin etmeye çalışıyorum ama nafile!
-----

"o ben ki
bir kadında bir çocuk hayaleti mi
bir çocukta bir kadın hayaleti mi
yalnızca bir hayalet mi yoksa.

ne peki
yere dökülen bir un sessizliği mi
göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
işini bitirmiş bir org tamircisinin
tuşlardan birine dokunacakkenki
dikkati ve tedirginliği mi.

bekler mi beni
her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen
bir sürü yaz gününün içinde
acaba bekler mi beni
uykularım, o sonsuz uykularım...." **

*fotoğraf 2010 baharında burgazada'da çekilmişti, sahilde minik bir çay bahçesinde. o akşam ayaklarımı sürüye sürüye eve geldiğimde şu satırları yazmıştım hiç yanımdan ayırmadığım kara kaplı defterime: "bir bahar akşamüstü, burgazada...b-iz adaya gitmiştik. bahardı. güneş batıyordu. çay içiyorduk. demli çay. diyarbakır'ın kaçak çayı kadar olmasa da, güzeldi yine de. saçımda minik bir papatya... yine gitsek! hatta bir daha hiç dönmesek!"


** dizeler edip cansever'in "ben ruhi bey nasılım" şiirinden.

1 yorum:

Gökçe dedi ki...

çok güzel bi fotoğraf. ahhh burgazada...