11 Ağustos 2011 Perşembe

deniz olmaya öykünen yağmur damlaları

bu sabah karanlık bir güne uyandım. aylardır devam eden yorgunluk, stres gibi nedenlerle 1 haftadır s.o.s veriyor bünyem. her gün başka bir tarafım ağrıyor.tansiyonum çıkıyor bir gün, bir gün düşüyor. yerle bir oluyor. bayılacağımı sanıyorum. tam da tatile giderayak. oldu işte bir aksilik.

sabah uyandım.pencereden baktım, yağmur yağdı yağacak. gitmek istemedim işe. evde kalsam. koyu bir kahve içsem. en sadesinden. pikenin altından çıkmasam. kitap okusam. şiir okusam. yazsam. aklıma her geleni yazsam. istedim.

istedim ama olmadı. işe gitmem gerekti. çalışmam gerekti. yetişmesi gereken işler vardı. vardı da vardı.
ah yine bu zorunluluklar?

apar topar çıktım evden. dünden kalma bir bitkinlik. zar zor attım kendimi vapura. vapura adımımı atar atmaz, başladı yağmur yağmaya. ama nasıl yağmak? bardaktan boşanırcasına derler ya, öyle işte.hemen denize çevirdim gözlerimi.

deniz olmaya öykünen yağmur damlalarını bilir misiniz siz? dalgaların ve denizin özgürlüğüne aşık yağmur damlalarını...sonbaharın gelmesini bekleyen, sonbahar geldiğinde denizle buluşan damlalarını... bir gün deniz olma umuduyla yaşayan ama hiç bir zaman deniz olamayacağını bilmeyen yağmur damlalarını.

yağmurlu yaz günlerini severim ben. çok severim hem de. çocukluğum gelir aklıma. yazlık evimizde geçirdiğim yağmurlu günleri hatırlarım hep. çok özlediğim o günleri.

evde pikeden başka birşey olmadığından, yağmurlu günlerde üşümemek için pikenin üzerine havlu örttüğüm, ısındığım günleri. dağdan gelen rüzgarın iyice şiddetlendiği, bahçedeki hamağın ters döndüğü günleri...

annemin uyarılarına rağmen ısrarla yağmurda denize girdiğim günleri...kardeşimle birlikte hasta olmamak için denizden çıkıp koşarak eve gittiğimiz günleri... sonra eşofmanlarımızı giyip, ıssız sahilde yürüdüğümüz günleri... marinada kayalarda oturup, uzaklarda kopan fırtınaları izlediğimiz günleri hatta. elimizde cips ve kola ile hayallere daldığımız o rüzgarlı günleri...

balkondaki masayı ıslanmasın diye içeri, oturma odasına aldığımız, bu sayede yemek yerken televizyon izleyebildiğimiz günleri. rüzgardan zırt pırt ayarı bozulan, karıncalanan kanalları bile özlediğimi fark ettim bugün.

yapacak bir şey yoktu. özlemek hiçbir şeyi olduğu gibi, bu günleri de geri getirmeyecekti.

istanbul'a yağmur yakışıyor. rüzgar da. birazdan çıkacağım ofisten. eve gitmeden önce sahilde bir mola vereceğim. belki birkaç damla daha düşer denize. düşmese de elbet yine kavuşacak o damlalar denizine. deniz olamayacaklar ama kavuşacaklar sevdiklerine..ben yine hayran hayran izleyeceğim onları. izlerken de kim bilir belki de bu şarkı geçecek aklımdan....






p.s. 1- yukarıdaki video, incir reçeli isimli filme ait bir kare aslında. filmin başrol oyuncularından sezai paracıkoğlu, çok başarılı bir oyuncu, sesi de harika. filmin bazı eksileri olmasına rağmen, bu sahne çok etkileyici. sabahtan beri dinlemeye doyamadım.

p.s.2: fotoğraf buradan alıntı

5 yorum:

Aslısın dedi ki...

ah sen ne yaptın? içime işledin, eski günlerimi getiriverdin birden geri.

BuRCu dedi ki...

Çok beğenilesi bir yazı olmuş benim için. Özlem kokuyor. Özlemleri fazla birinin uyumadan önce okuyabileceği güzel cümlelerdi ve tabii ki eskiye gidip mutlu olmak için de. Yağmur ve deniz... Ben hapsolmaya gideyim :)

beenmaya dedi ki...

yağmur neden hep eskileri hatırlatır acaba...

estasarimelif dedi ki...

yağmur hüzünü getirir bana...

kağıt faresi dedi ki...

çok teşekkür ederim arkadaşlar... sevgiler...